SERVET YILDIRIM – Merkez Bankası’nın yıl sonları açıkladığı Para ve Kur Politikası metni, 12 ay uygulanacak politikaları gösterir. 2024 metninde geçen yıla göre dikkate değer bazı değişiklikler var. Gördüğüm kadarıyla mayıstan bu yana başlatılan normalleşme bu yıl da sürecek. Banka bir anlamda 2001 krizinin hemen sonrasında oluşturulan fabrika ayarlarına dönmeye çalışıyor.
Bu yıl da fiyat istikrarının sağlanmasına vurgu yapılmış. Finansal istikrar ise fiyat istikrarını destekleyici bir unsur. Ancak önceki yıl ortaya atılan ve geçen yılki rapora da damgasını vuran “liralaşma stratejisi” metinde yok. Böyle bir değişiklik sürpriz olmadı. Birkaç ay önceki 2024-26 Orta Vadeli Programı’nda da bir önceki model fiilen ortadan kaldırılmıştı. Önceki model Türkiye ekonomisini borç-faiz-kur sarmalından kurtarma iddiasıyla başlamıştı ama çalışmadı, istenilen sonuçları üretmedi. Aynı şekilde modelin bir parçası olan liralaşma stratejisi de liradan kaçışı önlemek bir yana dolarizasyonu güçlendirdi.
Bu yılki programda da enflasyon hedefi yüzde 5 olarak korundu. Ancak bu hedefin orta vadede iktisadi birimlere rehberlik edeceği, kısa vadede ise enflasyon tahminlerinin dikkate alınması gerektiği belirtildi. Mevcut koşullarda yüzde 5 gibi bir orta vadeli hedefin anlamının kalmadığı ve bu nedenle dillendirilmemesi gerektiğini düşünenler olabilir ama böyle bir hedefin korunması ve metinlerde yer almasının önemli ve gerekli olduğunu düşünüyorum.
Sıkı duruş devam edecek
Bu yılki en önemli farklılık 2023’ün ikinci yarısında başlatılan parasal sıkılaştırmanın orta vadede yüzde 5 hedefine ulaştıracak şekilde korunacağı vurgulanması. Merkez Bankası likidite gelişmeleri yakından takip edilerek parasal sıkılığın miktarsal sıkılaştırma kararları ile de desteklenebileceğini söylüyor. Geçen yılki metinde olmayan bu vurgular metinde yer alan en güçlü taahhütler.
Bu yıl 12 defa toplanacak olan Para Politikası Kurulu’nun (PPK) karar alırken nelere bakacağı da sıralanmış. Teknik terimler tahlil edildiğinde Merkez Bankası’nın önceliği olan fiyat istikrarına odaklanacağını anlıyorum. Oysa geçen yılki programda yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazlayı artıran faaliyetlerin kredi politikaları ile destekleneceği yer alıyordu. Enflasyon hedeflemesi yapan merkez bankaları için böyle bir şeyi hedeflemek alışılmış bir şey olmadığı gibi ana görev olan fiyat istikrarının sağlanmasının ikinci plana atılması ve sulandırılması anlamına geliyordu. Nitekim sonuç öyle de oldu.
2024 yılında, bankalardaki TL mevduatın payının yüzde 50’ye yükselmesi ve KKM bakiyesindeki gerilemenin devam etmesi hedefleniyor.
Kur hedefi neden yok?
Son dönemde ihracatçıların zorlandığı ve TL’nin değer kaybına yol vermesi gerektiği gibi bazı görüşler dillendirilmeye başlanmıştı. Programda, “TCMB, döviz kurlarının seviyesine ilişkin herhangi bir hedefi gözetmemekte olup, kurların düzeyini ya da yönünü belirleme amacıyla herhangi bir döviz alım ya da satım işlemi yapmayacaktır” denilerek bu beklenti boşa çıkarılıyor.
Ancak Merkez Bankası “piyasa koşulları elverdiği müddetçe” rezerv biriktirilmesi yönündeki stratejiye devam edeceğini söylüyor. Dışarıdan sıcak ya da soğuk sermaye girişleri başladığında Merkez Bankası rezerv güçlendirecek şekilde alım yapabilir. İhracatçının rahatlatılmasına yönelik olarak kur desteğinden çok kredi desteği sağlanabilecek. Banka buna yönelik olarak “2024 yılında da ihracatçı firmaların finansman koşullarını iyileştirmek ve finansmana erişimlerini desteklemek amacıyla ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinde ilave kolaylaştırıcı adımlar atılabilecektir” diyor.
Bu yıla damgasına vuran swap işlemlerine TL ve döviz likidite yönetimlerine katkıda bulunmak amacıyla devam edileceği ancak miktarın kademeli olarak azaltılacağı da belirtiliyor.
Geçmiş dönemin şifreleri
Türkiye 2001’de yaşanan ekonomik krizin ardından 22 Şubat 2001 tarihinde dalgalı kur rejimine geçmiş ve ekonomide yapısal dönüşüm süreci başlatmıştı. Bu sürecin önemli ayaklarından birisi de Merkez Bankası Kanunu’nda yapılan değişiklikti. 25 Nisan 2001 tarihinde gerçekleştirilen değişiklikle bankanın “temel amacının fiyat istikrarını sağlamak” olduğu açıkça tanımlanmıştı. Finansal istikrarı sağlamak ise destekleyici amaç olarak tanımlanmıştır. Kanunda ayrıca bankaya araç bağımsızlığı da verilmişti.
Temel değişikliklerden bir diğeri ise Merkez Bankası’nın Hazine ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına avans vermesinin, kredi açmasının ve bu kuruluşların ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın almasının yasaklanmasıydı. Böylelikle Merkez Bankası’nın kamunun finansman ihtiyacını karşılayacak bir kaynak olarak kullanılmasının önüne geçilmişti.
Temel amaç olan fiyat istikrarı doğrultusunda 2002 yılından itibaren, “enflasyon hedeflemesi rejimi” uygulamasına geçilmiş, Merkez Bankası temel politika aracı olarak kısa vadeli faiz oranlarını kullanmaya başlamıştı. Bu değişiklikler enflasyonla mücadelede önemli bir dönüm noktası oldu. İzleyen dönemde enflasyonla mücadelede önemli kazanımlar elde edildi.